Bi kaç gün önce mail kutuma gelmişti. Etkileyici bir yazı, buraya yapıştırmakta fayda görüyorum...
“Allah (cc) diyor ki” başlıklı yazımız gazetede çıktığı gün kadim dostlarımızdan Ali Vural kardeşimiz aradı ve “Bir de Kalem suresini oku, orada da çok şey bulacaksın” dedi.
Kadim dostumuz Ali Vural kardeşimizin dediğini hemen yapıp, Kalem suresinin mealini dikkatlice bir-kaç kez okuduk.
Surenin daha ilk ayetlerinde çarpıcı bir uyarı vardı.
Rabbimiz, Sevgili Peygamber Efendimizi “Şüphesiz sana tükenmez bir mükafat vardır. Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin” diye övdükten hemen sonra şu çarpıcı uyarıda bulunuyor:
-O halde yalanlayanlara boyun eğme..
Cenab- Hakk kendi yolundan sapanları iyi bildiğini ifade ettikten sonra hidayete erenleri daha iyi bildiğini açıklıyor ve Sevgili Peygamber Efendimize şu tavsiyede bulunuyor:
“Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme..”
Bu hitab-ı ilahiyi dikkatlice okuyunca insan ister istemez günümüz müslümanlarının içine düştükleri zaafı hatırlıyor. Global dünya masallarının etkisine girenleri hatırlıyor.
Onlar çok güçlü, başka çaremiz yok diye teslim bayrağını çekenleri hatırlıyor. Güçlünün yanında yer alıp, pastadan büyük pay kapalım diyenleri hatırlıyor.
Kalem suresinin bir başka ayetinde Rabbimiz bize şöyle sesleniyor:
"Peki Allah rızkını keserse, kimdir size rızık verecek olan?"
Evet, inandık iman ettik diyenler için yine çarpıcı bir uyarı daha.
Günümüz müslümanlarının en büyük handikaplarından biri de bu rızık meselesi değil mi?
Sırf rızık endişesi ile çoğu-çoğumuz yanlış yollara sapmıyor muyuz?
Yüce Rabbimiz bizlere şöyle soruyor:
“Şimdi, yüzüstü kapanarak düşe kalka yürüyen mi daha doğru gider yoksa dosdoğru bir yolda dimdik yürüyen mi?”
Evet, Yüce Rabbimiz bize hem böyle soruyor hem de daha doğru gitmemiz için nasıl davranmamız gerektiğini açık açık söylüyor. Kalem suresinin son ayetlerinde ise Kur’an’ı “yalanlayan”larla ilgili olarak şu uyarılar yapılıyor:
“(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni başbaşa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helake yaklaştıracağız. Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.”
Kadim dostumuz Ali Vural kardeşimize, bu ilahi gerçekleri bir kez daha hatırlamamıza ve hatırlatmamıza vesile olduğu için teşekkür ediyoruz.
Allah kendisinden razı olsun diyoruz.
zceyhan@milligazete.com.tr
Yazılımı oluşturan bileşenlerden daha önce söz etmiştik.
Şimdi bu bileşenlerin neler oldukları üzerinde biraz duralım.
Yazılımı oluşturan bileşenler = Mantık + Veri + Belge + İnsan + Program.
Bu bileşenlerin az çok neler olduğunu, neleri kapsadığını biliyoruz ama
biz yine de kıyısından köşesinden açıklayalım. Zaten bu yazıdaki asıl amaç yazılım bileşenlerinden belgelemenin yerini ve önemi (dökümantasyon) vurgulamak.
Mantık = Yazılım herşeyden önce bir işin bilgisayar aracılığı ile yapılması amacına yöneliktir. Bu nedenle bilgisayarlaştırılmak istenen işin mevcut mantığı bir şekilde yazılıma da yansılıtılmak zorundadır.
Veri = Her tür yazılım mutlaka bir veri üzerinde çalışmak durumundadır. Veri işlemeyen yazılımın geliştirilmesi söz konusu değildir. Söz konusu olan veri dış ortamdan alınabileceği gibi yazılımın içerisinde de üretilebilir. Zaten yazılımın temel amacı veriyi bilgiye dönüştürmektir.
İnsan = Doğal olarak yazılımın insan bileşeni iki boyutludur. Yazıl
Yorumlar